TÜRKİYE’NİN KRİZLİ DÖNEMLERE ÖZGÜ EĞİTİM PLANLARINI BİLE ÇÖKERTTİLER

TÜRKİYE’NİN KRİZLİ DÖNEMLERE ÖZGÜ EĞİTİM PLANLARINI BİLE ÇÖKERTTİLER

Bu içeriği paylaş:

T.C. Milli Eğitim önceki bakanlarından Prof. Dr. Necdet Tekin, Türkiye’de eğitim politikalarının çocuk genç ve öğretmenleri krize sürüklemesine büyük tepki gösterdi:

„AKP’NİN DİNDAR VE KİNDAR NESİL ANLAYIŞI YÜZÜNDEN, TÜRKİYE’NİN KRİZLERDE KULLANABİLECEĞİ EĞİTİM PLANLARI ÇÖKERTİLDİ“

Türkiye’de 21 yıl önce yönetime gelen AKP’nin, ülkeyi adım adım kuşatma, yaşam alanını daraltma, eğitim, kültür, üretim başta olmak üzere, toplumsal hayatın her alanında izlenen yanlış politikalar, gelecek açısından büyük endişelere yol açıyor.

Özellikle, bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk yıllardan itibaren açıkça ifade ettiği gibi „Dindar ve Kindar Nesil“ hedefi, amacına bir ölçüde ulaşmış olsa bile, toplumda Atatürk ilke ve devrimlerine, çağdaş eğitim anlayışına bağlı kuşakların direnişi de, kendini sıklıkla gösteriyor.

Bu arada bakanlığın kadro sorununu görmezden gelmesi veya ağırlıklı yandaşlarına imkan tanıması, eğitimde kaliteyi düşüren bir etken olarak dikkati çekiyor. Bu arada resmi veriler, Türkiye’de halen 500 bine yakın öğretmenin, yıllardır atama beklediğini ortaya koyuyor.

Türkiye’nin 21 yılda eğitimde geldiği noktadan büyük üzüntü duyan ve yaratılan düşündürücü tabloyu „iflas“ olarak gören MAVİ YOL Düşünce Hareketi, adeta örtülü İmam Hatip liselerine büründürülmüş mevcut lise eğitiminden geçen gençlerin gelecek kaygısına katılıyor ve: „Bu böyle gidemez. Bu düzen, bu gerici uygulamalar, Türkiye’ye yakışmıyor“ diyor.

Konuya ilişkin görüşlerini açıklayan MAVİ YOL Hareketi sözcülerinden ve T.C. 57. Hükümeti’nde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Prof. Dr. Necdet Tekin, ülkenin eğitim politikasındaki yanlışlıkları değerlendirirken: „Bugün gelinen nokta son derece düşündürücüdür. Milli Eğitim Bakanlığı, devlet, okullar, öğretmenlerin yanısıra, eğitimin finansmanı ve sürdürülebilirliği de bu krizli duruma hazırlıksız yakalandı ve açıkça ifade ediyorum, sınıfta kaldı. Mevcut anlayış, krizli dönemlerde kullanılacak planlamalarımızı bile çökertti. Buradan soruyorum. Bu çöküşün hesabını Milli Eğitim Bakanı acaba TBMM’ye verdi mi? Halka verdi mi? Bu plansızlığı, öngörüsüzlüğü ve hazırlıksızlığı açık yüreklilikle Meclis’te anlatıp, özür dileyerek istifa etti mi ? Hayır!..“ diye tepki gösterdi.

MAVİ YOL Sözcüsü, eğitimci bilim insanı Prof. Dr. Tekin ayrıca, yaşamın her alanında adeta „tek kontrolcü, tek belirleyici, tek karar verici“ konuma gelen Cumhurbaşkanı’nın tüm güçleri elinde tutmasının, mesela eğitim alanında farklı işlevi olan kurum ve kuruluşları bile tek elden yönetmesinin, devletin sağlıklı işleyişini de önlediğini ifade etti.

Prof. Dr. Necdet Tekin, kendi bakanlığı döneminde yaşadığı örneği hatırlatarak, T.C. Devleti’nin getirildiği durumu, kaygı verici bir tablo olarak değerlendirdi:

„…Bakanlığa geldiğim 10 Temmuz 2002’den önce ve sonra, çok sayıda öğretmen, veli ve öğrenciden direk bakana yazılmış mektuplarla karşılaştım. Çalışma arkadaşlarım, bu mektupları tasnif etti, bana sundu. Mektupların çoğunluğu iki farklı konuyu gündeme getiriyordu. Birinci konu; -iyi okul- olarak kamuoyunda bilinen Anadolu ve Fen Liseleri’nin “not ortalaması ve okul puan durumu“ ile ilgiliydi. İkinci konu ise, üniversiteye giriş sınavlarında lise 2, 2.dönem ders konularından ve 3. sınıfta okutulan derslerin konularının tamamından soru sorulmaması meselesiydi.
Birinci ve ikinci kümedeki problem; liselerdeki son sınıfların adeta boşalmasını, lise 2. sınıfların ise, ikinci dönem boşalmasını körüklüyordu. Sınıflarda öğrenci olmaması nedeniyle, ders yapılamaması veya aksaması ve buna bağlı olarak öğrenci, yönetim ve öğretmenler arasında problemlere neden oluyordu. Bu mektupların yaklaşık %80’i öğretmenlerden ve okul yöneticilerinden, %3’ü öğrencilerden %7 si de velilerden gelmişti. “Not Ortalaması ve Okul Puan Durumu “ dolayısı ile liselerarası geçiş, Milli Eğitim Bakanlığı’nın asıl, YÖK’ün ise, tali problemi idi. Üniversiteye girecek olan öğrenciler Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarında yetişiyor, sorular ise YÖK (ÖSYM) tarafından belirleniyordu. Her iki sorunu YÖK başkanı ile konuştuk ve çözemedik. Çünkü bizim dönemimizde YÖK özerk, bağımsız bir kuruluştu. Bakanın YÖK üzerinde bir yaptırımı yoktu. Öte yandan ama bu sorunlar, doğrudan Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarını ve öğrencilerini etkiliyordu. 
Çözüm için tek yol kalıyordu. YÖK, kanunun ilgili maddesine dayanarak YÖK Yönetim Kurulu’nu toplamak, bu toplantıya Milli Eğitim Bakanı’nın başkanlık yapmak ve kurul üyelerine sorunları anlatmaktı. 7 Eylül 2002 tarihinde tarihinde YÖK Yönetim Kurulu, tarafımdan toplantıya çağırıldı. Mevcut sorunlar, üyelere ayrıntılı biçimde anlatıldı ve bu sorunlar tamamıyla çözüldü. Okullar, öğrenciler ve öğretmenler rahatladı ve eğitim aksamasının önüne geçildi. 
Şimdi bu konuyu anlatmamın nedeni; öğretmenlerin ve okul yöneticilerinin özgüvenleri, demokratik ve çağdaş hak arama, sorun bildirme yöntemi ile öğrencilerini, okullarını, velileri oluşacak yaygın haksızlıklardan cesurca koruyabildiklerini göstermek içindir. Bugünkü gibi demokrasiden uzak bir – tek adam- rejimi olsaydı, bu sorunlar çözülebilir miydi acaba? Hayır! Milli Eğitim Bakanı, kanunda belirtilmesine rağmen, tek adama sormadan, yetkilerini kullanarak YÖK genel Kurulu’nu toplayıp bu kurula başkanlık edebilir ’mi?. Hayır! Sorumluluk alıp ikna edebilir’ mi?. O zaman Bakanlar, Başbakana ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı sorumluydu. Bakanlar, yasalar uyarınca yetkilerini rahatça kullanabiliyordu. Hesabını da TBMM ye veriyordu…“

MAVİ YOL Düşünce Hareketi Sözcüsü Prof. Dr. Necdet Tekin, örneğin pandemi sürecinde milyonlarca öğrencinin eğitim imkanından yoksun kaldığını, bu olumsuz gelişmeden özellikle kız öğrencilerin yanısıra, yoksul aile çocuklarının daha fazla etkilendiğini ifade ederek: „Bu durum, genç nesillerin gelecekteki yaşamlarında bir boşluk oluşturacaktır. Bu boşluğun ağır etkisi elbette toplumsal yaşamda da görülecektir.“ diye ön uyarı nitelikli bir tesbitte de bulundu.

Sözcü Necdet Tekin ayrıca, Türkiye’nin 21 yıl içinde aşama aşama getirildiği çıkmaz sokakta eğitim alanında çok önemli yatırımlarını da hızla yitirdiğine vurgu yaparak: „Her çağdaş ülkenin, devlet geleneği gereği, krizli dönemlere özgü eğitim alanında ek seçeneği, yani acil boyutlu planları vardır. Ne var ki, bu AKP zihniyetinde, krizli dönemlerde devreye sokulabilecek kapsamdaki planlamalarımız bile çökertildi. Acı ama, yüzyüze olduğumuz gerçek, maalesef bu!..“ görüşünü dile getirdi.

Eğitimin zamana bağlı ve canlı, telafisi adeta imkansız bir olgu olduğunu hatırlatan ve içinde bulunduğumuz gibi krizli dönemlerde eğitim politikalarında yeni sistemlerin üretilmesi gerektiğini sözlerine ekleyen MAVİ YOL Düşünce Hareketi Sözcülerinden Prof. Dr. Necdet Tekin, daha sonra önerilerini şöyle sıraladı:

„.,Bu iş artık Meclis’in ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir görevidir. Bu krizler yine olacaktır. Hazırlanacak böylesi projeler, kriz dönemler için, gelecek nesillerin eğitimlerini sürdürebilmesinin olmazsa olmazıdır. Demokratik yönetimlerde bu hem halka hem de gelecek nesillere karşı en büyük bir sorumluluktur. Ancak açıkça ifade ediyorum. AKP nin ve MEB’in böyle bir derdi var mı? Hayır. Çünkü onlar bu krizde olduğu gibi, eğitimin tüm yükünü (eksik ve verilemeyen eğitimin sıkıştırılarak öğrencilere verilmesi, bu eksik eğitimin bir üst sınıfta oluşturacağı problemlerin giderilmesi) yine “öğretmenin üzerine yıkacaklardır. İyi güzel ama, zaten bir dizi yaşamsal sorunla boğuşan, mücadele etmesi, sesini çıkartması bile kısıtlanmış öğretmenlerimiz, krizde verilecek eğitime ne kadar hazır acaba? Eğitmen ordumuza böylesi durumlarda, izleyebilecekleri yol ve yöntemler ve yapması gerekenlere yönelik bir meslek içi eğitim verildi mi ? Hayır! O yüzden buradan haykırıyorum: Kriz durumları için MEB, vakit yitirmeksizin acil planlar konusunda kolları sıvamalı ve krizli dönemlere ilişkin etkin güncel projeleri üretmelidir. Hani 21 yıldır güçlü eğitim donanımızı adeta yerlerde sürünecek hale getiren mevcut AKP zihniyetinden, MAVİ YOL Hareketi olarak bir beklentimiz yok ancak yine de biraz kalmış iyimserlik ruhuyla, bir dönem eğitim alanında bakanlık yapmış bir eğitimci olarak bu çağrıyı yapmak zorunda hissediyorum. Çünkü bu ülke, hepimizin… Bu toplum, ve gelecek hepimizin. Yani bizler ve çocuklarımızın istikbalidir önemli olan…“

Yorum gönder