GEZİ DAVASINA YÖNELİK CEZALARA ONAMA… TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

GEZİ DAVASINA YÖNELİK CEZALARA ONAMA… TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

Bu içeriği paylaş:

Toplum24/ALMANYA (YazıYorum: 30 Eylül 2023)

Mehmet CANBOLAT Yorumluyor:

’’GEZİ’’YE CEZA ONAMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…

Aslında başka bir sonuç da beklenmiyordu.

Takvimlerin 29 Eylül 2023’ü gösterdiği gün, Yargıtay önceden belirlenmiş bir çizgide kararını verdi.

Yani Gezi Parkı direnişinin arkasındaki sözde „dış mihraklara alet olmuş“ ve yıllardır adeta bir terörist muamelesi Gezi GEZİ DAVASINA YÖNELİK CEZALARA ONAMA... TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?ören beş şahsiyetin hakkında verilmiş mahkumiyet kararı, Yargıtay 3. Dairesi tarafından da onanmış oldu.

Yani bu davada yıllardır cezaevinde tutulan ve aralarında iş insanı Osman Kavala’nın yanısıra, hukukçu ve İşçi Partisi milletvekili Can Atalay’ın da olduğu kimi tutukluların mahkumiyetleri onandı.

Açıkça söylemek gerekirse, sürecin akışına bakılarak değerlendirilirse, bu sonuç zaten beklenen bir şeydi ancak, yine de „acaba?“ sorusu, küçük bir umut olarak, demokratik haklar mücadelesi veren kimi cephelerde umutsuz bir vaka gibi görünse bile, yine de bir şekil de yaşıyordu.

Ama, o umut da şimdilik kaydıyla söndü.

Sonucu çoktan belli olan bir karar, sanki üzerine çok kafa yorulmuş da, nihayet açıklanmış bir durum olarak önümüze kondu.

Oysa süreç, adaletin kurallarına göre değil, kimilerinin kafasına ve belli talimatlara uyularak önceden zaten şekillendirilmişti.

gezi2 GEZİ DAVASINA YÖNELİK CEZALARA ONAMA... TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

Ancak aynı süreçte teselli gibi bir şey de yaşandı. Aynı davadan tutuklu Ayşe Mücella Yapıcı ile Ali Hakan Altınay, adli denetim hükümleri uygulanarak, serbest bırakıldı.

Bu şahsiyetlerin haklarındaki iddia ve cezaların gerekçesi ise, oldukça manidar.

Gezi direnişini yönetmek, toplumu ayaklandırmak gibi bir dizi iddia.

Cezalar ise, dudak uçurtacak kadar ağır.

Örneğin Osman Kavala, hakkındaki iddialar gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı. Suç iddiası ise: „Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek“.

Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mina Özerden ve Çiğdem Mater Utku hakkında ise, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etmek“ suçlamasıyla 18’er yıl hapis cezası verilmişti.

TİP’li milletvekili Can Atalay ve Tayfun Kahraman’a ilişkin Yargıtay 3. Daire’nin verdiği onama kararının gerekçesinde, “sanıkların bir plan ve organizasyon dahilinde gerçekleştirilen Gezi Parkı olaylarının başlaması ve tüm ülke sathına yayılarak derinleştirilmesi kapsamında eylemlerinin bulunduğu” belirtiliyor.

Yani, alınan bu son ceza onama kararı bence, devletin sadece adalet duygusunu çürütmekle kalmıyor, aynı zamanda toplumun vicdanına da, ağır bir darbe vuruyor.

Yani toplumda devlete yönelik güven biraz daha gölgelenmiş oluyor.

Nereden baksanız, gerekçeleri nereden değerlendirirseniz değerlendirin; sözkonusu ceza onaması, bir noktadan biçimlenmiş siyasi bir tercihten başka bir izlenim vermiyor.

Yani „yargı bir kez daha, açık biçimde siyasallaşmıştır“ demek de yanlış olmayacak gibi.

Peki şimdi ne olacak? Herşey bitmiş sayılır mı?

Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur mu yoksa?

Bu mesele bence böyle bitmez. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu konuda yapılan itirazı 5 Ekim günü ele alacak. Ve avukatlar, bununla birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de yolunu tutacak.

Bu yıllanmış ve toplumda baskı ve gerginlik silahı olarak kullanılan Gezi direnişi sürecini ve elbette Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin „onama“ kararını Türkiye’nin önde gelen birkaç hukuk insanından biriyle, uzun uzun konuştum sıcağı sıcağına.

Bilge hukukçu, ceza onama kararını, sert bir dille eleştirirken, „Bu karar, ülkemizde özgürlüğe düşmanların olduğunun somut göstergesidir“ diye yorumladı ve ekledi:

„…Bizim yasalar gerçi Batı’dan alınmıştır ama, uygulamasının Batılı hukuk geleneği ile uzaktan yakından asla bir ilgisi yoktur…“

Anayasa Mahkemesi’nden ne çıkar? diye bilmek istiyoruz.

Hayatı yasalarla yoğrulmuş bu bilge hukukçu, biraz temkinli.

„Meseleyi yorumlayabilmek için, yıllardır toplanan hazırlanan binlerce sayfa ile oldukça kabarmış mevcut dosyaların, iddiaya konu belgelerin büyük titizlikle incelenmesi, okunması lazım. Mesele Anayasa Mahkemesi’ne gideceği için (5 Ekim), halen süren bir davaya yönelik, dosyanın ayrıntısı bilinmeden birşey söylemek doğru olmaz. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nden Yargıtay’dan çıkan onama kararını bozucu, savurucu bir sonuç çıkması sözkonusu olabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise, bana göre öyle bir karar alacak ki, Türkiye’deki Gezi Davası’na yönelik uygulamalar, altüst olacak…“

Bilge hukukçu, devlet terbiyesini içselleştirmiş ve oldukça temkinli ama, Türkiye’deki hukukun ne yazık ki rayından çıktığını söylemekten de geri durmuyor.

17 ay sonra cezaevinden tahliye edilen Mücella Yapıcı: “Hiçbirimizin suçu yoktu. Bu nasıl bir adalet, hâlâ anlayabilmiş değilim. Böyle bir adaletsizliği hak etmiyor bu ülke” demiş. Sayın Yapıcı’nın bu isyanını duyunca, ülkenin nasıl bir felakete doğru adım adım sürüklendiği hissim körüklendi. İçim burkuldu.

Oturup düşünüyorum gece yarısı.

Bilge hukukçumuz gerçekten haklı.

Adalet, şimdi kimbilir kaç numaralı odada diyorum ve kendi yazgısıyla başbaşa.

Gezi3 GEZİ DAVASINA YÖNELİK CEZALARA ONAMA... TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

Yazık oluyor gerçekten Türkiye’ye…

Hem de Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümünde…

Çok yazık.

Batılı meslektaşlarım ne zaman karşılaşsak soruyor:

„Qua vadis Türkei?“ / Türkiye nereye gidiyor?

İçim acıyor bu soruyu duyunca. Dilim de varmıyor yanıtlamaya.

Ankara’da 16 Eylül 2023 günü toplanan „MAVİ YOL“ adlı, özgür düşünceyi, özgür insanı savunan ve Türkiye’nin siyaset hayatında hizmetleri olmuş şahsiyetlerden oluşan yeni bir politik girişimin kuruluş toplantısına katılmıştım.

Adalet eski Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ün „Türkiye’de „tuzak“ nitelikli yeni Anayasa değişikliği tartışmalarına dikkati çeken konuşmasını hatırladım şimdi. Bu sinsi değişiklik hesaplarının Türkiye Cumhuriyeti’ni, hem de kuruluşunun 100. Yılı’nda, sisli ufuklara götüreceği yolundaki uyarıları geldi kulağıma.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne dek uyutulmuş 1923 ruhunun, toplumda yeniden uyandırılmasını amaçlayarak yola çıkan MAVİ YOL gibi yurtsever, laik, toplumcu nitelikli, özgür insan ve özgür düşünceyi bayrak edinmiş bir oluşuma yakın bir gelecekte büyük sorumluluklar düşecek gibi.

Biraz geç kalınmış gibi görülse de, Türkiye’de yeni bir ışığı farkedenler artık var. Sayıları hergün artıyor. Bu öncü güçler arasında önemli boyutta devlet ve siyaset terbiyesi almış, dürüst şahsiyet ve akademisyenler ile, toplumsal yaşamın farklı katmanlarından nitelikli isimler de yer alıyor.

Düşüncelerine „MAVİ YOL“ demişler.

Logo%20SON%2010 GEZİ DAVASINA YÖNELİK CEZALARA ONAMA... TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR?

Yüreklerindeki ortak payda; insanı, düşüncesi, yaşamı aydınlık ve özgür, adaletin egemen olduğu, gerginliklerden arınmış, Mustafa Kemal Atatürk’ün öngördüğü gibi mutlu, huzurlu „müreffeh“ bir Türkiye.

„MAVİ YOL“un yolu açık olsun…

Düşünce özgürlüğü ve önce insan diyerek…

Mehmet CANBOLAT Yorumladı.

Toplum24 / ALMANYA (YazıYorum: 30 Eylül 2023)

Yorum gönder