“AYM’NİN CAN ATALAY GEREKÇELİ KARARINI YARGITAY’A HAVALE ETMEK, SAÇMADIR. “

“AYM’NİN CAN ATALAY GEREKÇELİ KARARINI YARGITAY’A HAVALE ETMEK, SAÇMADIR. “

Bu içeriği paylaş:

MAVİ YOL Hareketi – (5 Ocak 2024)

TİP- Türkiye İşçi Partisi Milletvekili CAN ATALAY’ın tahliyesini öngören gerekçeli AYM kararına, 1. Daire’nin direnmesini eleştiren MAVİ YOL Hareketi sözcülerinden ve eski Yargıtay Birinci Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, bu ayak sürüme ve hukuk tanımamazlığın son derece sakıncalı olduğunu belirterek, uyarılarda bulundu.

Sami-Selcuk-1 "AYM’NİN CAN ATALAY GEREKÇELİ KARARINI YARGITAY’A HAVALE ETMEK, SAÇMADIR. “

Türkiye yeni bir yıla, yine bir dizi umut ve beklentiyle girdi. Ama geçmiş yılların toplumun sırtına yüklediği bir dizi sorun ve hukuksal çıkmazlar ise, dağ gibi büyüyor. Bu bağlamda Türk Yargılamasındaki tıkanmaya paralel, körüklenen siyasi cepheleşme egosu yüzünden, yeni yılın da yeni sorunlara yol açabileceği endişesi de toplumda hızla artıyor.

Bunun en güncel örneği, parlamento seçimlerinde, Hatay’dan TİP listesinden milletvekili olmayı başaran Avukat Can Atalay ekseninde yaşandı.

„Can Atalay’ın özgürlük hakkının yok edildiğine hükmeden Anayasa Mahkemesi’nin (AYM), Atalay’ın milletvekili seçilmesine rağmen, halen görevine başlatılmaması ve cezaevinde tutulmasını geçersiz kılan kararına yönelik siyasi boyutlu direniş, toplumda geniş çaplı tepkileri de doğurdu.

AYM’nin gerekçeli olarak verdiği Atalay 2. Kararı“nda, tartışmasız ve sorgusuz derhal tahliye karanının son derece yerinde karar olduğu“na inanan MAVİ YOL Düşünce Hareketi sözcülerinden Eski Yargıtay Birinci Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, sessizliğini bozdu.

Selçuk: AYM, çok doğru bir karar vermiştir ve kesinlikle uyulmalıdır. Bu karara direniş ise, çok büyük bir saçmalıktır.“ dedi.

MAVİ YOL Düşünce Hareketi sözcülerinden Prof. Dr. Sami Selçuk, tutuklu milletvekili, avukat Can Atalay ekseninde yoğunlaşarak, yüksek yargıda devam eden krize ilişkin sorularımıza yönelik, hukuki boyutlu değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Sami Selçuk, açıklamasında şu görüşleri öne çıkardı:

…Ülkemizde ne yazık ki, insanların bireysel başvuru hakkında bunalım yaşanmaktadır ve hukuk sistemi, tek kelimeyle dışlanmıştır. Üzülerek belirtmek gerekir ki, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, içinde bulunduğumuz Kara Avrupa hukuk dizgesini ve bu dizgenin sonuçlarını hiç gözetmeden ve bu yüzden de Anayasa’yı yok sayıcı bir karar vermiştır. Bu bağlamda içinde yer aldığımız Kara Avrupası hukuk dizgesinde ve düzeninde bulunmayan, deyiş yerindeyse, kendinden menkul bir yetki kullanmıştır. Bunun sonucunda da bireysel başvuru üzerine verilen AYM’nin kararına uyulmamış, bu kararların herkesi ve her makamı bağlayıcı olduğu yönündeki Anayasa’nın 138 ile 153 ve 6216 sayılı Yasa’nın 66’ncı maddeleri çiğnenmiştir. Milletvekili seçilen Can Atalay, cezaevinden çıkarılmak şöyle dursun, milletvekilliğinin düşürülmesi için TBMM’ye kararı “gönderme” gibi hukukta var olmayan bir yetkiye başvurulmuştur. Hatta bununla da yetinmeyenler, hukuk dışı, dahası gülünç bir yaklaşımla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na da suç duyurusunda bulunmuşlardır. En önemlisi de bu çatışmalar arasında birinin davranış özgürlüğü ortadan kaldırılmış, seçilen milletvekili mağdur edilmiştir. Bu tabloyu izledikçe, meslek yaşamının 30 yılını Yargıtay’a harcayan bir yargılam mensubu olarak, ülkemiz hukuku açısından büyük üzüntü duyuyorum…“
can-atalay-2 "AYM’NİN CAN ATALAY GEREKÇELİ KARARINI YARGITAY’A HAVALE ETMEK, SAÇMADIR. “

MAVİ YOL Sözcüsü Prof. Dr. Sami Selçuk, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay konusunda ikinci kez verdiği „tartışmasız tahliye“ konusuna yönelik bir sorumuzu yanıtlarken, Anayasa Mahkemesinin tartışılmasına bile izin vermeyen yeni tahliye’ kararının, inatçı bir tutumla, yeniden Yargıtay’a havale edilmesini de eleştirdi.

Sami Selçuk: „…Toplanmaya bile gerek duyulmadan, hakimin derhal imzalayıp, tahliye kararına uyulduğunu gösteren bir çizgi izlenmeliydi. Ancak bu olmadı. Can Atalay’ın özgürlüğü hala gasp ediliyor. Türkiye bu noktaya gelmeden, Yargıtay ilgili kurullarının hukuka uyması, tahliyenin sağlanması ve mevcut saçmalığa derhal son vermesi gerekir…“ görüşünü dile getirdi.

Can Atalay ekseninde süren inat kavgasını, Türkiye’nin hukuk birikimlerine büyük saygısızlık olduğuna değinen MAVİ YOL Sözcüsü Prof. Dr. Sami Selçuk, bu süreçte Anayasa Mahkemesinin, gerekçeli son bağlayıcı kararında son derece haklı olduğunu savundu ve açıklamasında konuya ilişkin görüşlerini şöyle dile getirdi:

„..Ülkemiz bugün, hukuk fakültelerinde verilen başlangıç dersleri bilgisiyle çözülebilecek bir sorunla karşı karşıyayız. Küçücük bir mesele, bilime başvurulmadan fetvalar veren kimi hukukçuların da desteklemesiyle, bu saçmalıkların sonucunda toplumsal bir bunalıma dönüşmüştür. Ortaya çıkan hukuksal kargaşa, hatta yapay, görünüşte ve gereksiz bir hukuksal bir çatışmaya da evrilmiştir. Bununla da kalmamış; insanların yargılama erkine erişim hakkı ile birlikte güvenme ve inanma duyguları da örselenmiştir. Yaşanan bu bunalımdan başarıyla çıkan tek yargılama organı, hukukun içinde kalmayı nesnel ve ağırbaşlı bir biçimde başaran AYM’dir. Çünkü AYM, söz konusu davada asla bir yerindelik denetimi yapmamış, salt hukuksallık açısından konuya eğilmiştir. En önemlisi de AYM, aşağıda değinilecek olan Kara Avrupası hukuk dizgesi içinde tutarlı, bu yüzden de kutlanası bir gerekçeyle hukukun ve “erkler ayrılığı ilkesi”ne dayanan “anayasanın bütünlüğü”nü tam anlamıyla ve de hukuk içinde kalarak korumuş, bu ilkelerin çiğnenmesine de göz yummamıştır…“

Anayasa Mahkemesinin şu günlerde izlediği tutarlı çizgi ve verdiği doğru kararlara karşılık, geçmişte zaman zaman hukuk dışı sayılabilecek kararlara da imza atabildiğini sözlerine ekleyen MAVİ YOL sözcülerinden Sami Selçuk: „…Ülkemizde yaşanan olay, AngloSakson hukuk dizgesiyle, Roma-Cermen hukuku dizgesine dayanan Kara Avrupası hukuk dizgesi arasındaki bu ayrımın ve sonuçlarının gözetilmemesinden kaynaklanmaktadır. Zira bu tutum, kaba bir yanlış olmanın da ötesine geçen yanlış bir duruştur. Çünkü bu tür olaylarda, ilk mahkeme ve Yargıtayın özel dairesinin gerekçeyi değerlendirme yetkisi kesinlikle yoktur. Olamaz da. Nitekim yaşanan bunalımın nedenlerinden biri de budur ve içinde bulunduğumuz hukuk dizgesinin iyi anlaşılamamasından ve hukuksal terimlerin, kavramların iyi bilinmemesinden kaynaklanmaktadır…“ diye kesin bir duruş sergiledi.

Türkiye’de hukuk dilinde yaygınlaşan Yüksek Mahkeme“ terimine de değinen Prof. Dr. Selçuk, bunun son derece yanlış bir bilgiye dayandığını söyledi ve bu yüzden de bir yanlışlıktan diğerine uzanan asla affedilemeyecek boyutta “yanlışlıklar silsilesi“ yaşandığını vurguladı.

Sami Selçuk, MAVİ YOL adına yaptığı değerlendirmede, konuya Tanzimat dönemine uzanarak şöyle bir açıklık getirdi:

„…Türkiye, Tanzimat sonrası Batı hukuku ile dirsek dokunuşları yaşamış, Cumhuriyet ile birlikte Kara Avrupa’sı hukuk dizgesinin (sistem) içinde yer almıştır. Bu hukuk dizgesinde ise küresel bir hukuk terimi olarak “yüksek mahkeme” kavramı, bu adla anılan bir kurum yoktur. Hiçbir zaman da olmamıştır. Aşağıda değinileceği üzere, olamaz da. Bu yüzden kimi hukukçuların ve bilim insanlarının ülkemizde bu terimi kullanmaları, kavramlar diline uymamaları, bağışlanamaz, ağır bir yanılgıdır. 1961 ve 1982 anayasalarını yapanların bu terimi kullanmaları ise, açıkça söylüyorum, bir hukuk faciasıdır. Kendilerine “Ben bu konuda ne biliyorum?” sorusunu sormaksızın yargılarda bulunanların, Sokrates, Descartes açığı yaşayanların yanlış bir yöntemi, yaklaşımı, dolaysıyla yetersiz hukuk bilgisinin en çarpıcı örneklerinden biridir. Anglo-Sakson hukuk dizgesinde (ABD, Kanada, İngil- tere, İskoç, İsveç, Norveç, Danimarka, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vb.) tek bir yüksek mahkeme vardır. Yüksek mahkemenin özelliği, adli, idari ve anayasal yargılamaların hepsini yapmaya yetkili olmasıdır. Bu örgütlenmenin en çarpıcı somut sonucu da şudur: Herhangi bir ilk mahkeme, uygulayacağı yasanın ya da tüzüğün bir maddesinin anayasaya ya da bir yasaya aykırı olduğu kanısına ulaşırsa, gerekçesini göstererek o maddeyi uygulamaktan vazgeçebilir; bir hak ve özgürlüğün çiğnendiği kanısına ulaşırsa, bu konuda da kararını verir ve bunun sonuçlarını da açıklar. Çünkü o sorunların, benimsenen dizgenin gereği olarak eninde sonunda tek ve biricik mahkeme olan Yüksek Mahkemenin önüne geleceği varsayılır…“

../
MAVİ YOL İrtibat Bilgisi:
Mecit Şekercioğlu – 0533 762 14 15
e-posta: maviyol1923@gmail.com

MAVİ YOL Hareketi – (5 Ocak 2024)

Yorum gönder